Kanser tedavisi görenler ve sevdiklerinin aklındaki soru: Ya geri gelirse?

Gözde Özakinci, Stirling Üniversitesi

Kanser, korkutucu istatistiklerle çokça ilişkilidir. Örneğin, ‘her 2 kişiden 1’i hayatı boyunca bir tür kanser geliştirecek’. Ancak, kanserin hayatta kalma oranlarının iyileştiğini gösteren cesaret verici gelişmeler de var. 2018’de yapılan son sayım, dünyada kanser teşhisi ve tedavisini atlatan yaklaşık 44 milyon insan olduğunu gösteriyor. Bu, kanser teşhisi ve tedavisi görenler için sevindirici bir haber. Hayatta kalma oranlarındaki iyileşme, daha fazla insanın kanser tedavisinin sonuçlarıyla yaşadığı anlamına da geliyor. Bu sonuçlardan biri, kanserin geri gelmesiyle ilgili korkular yaşamaktır. Literatürde, bu durum “kanserin geri gelme veya ilerleme olasılığıyla ilgili korku, endişe veya kaygı” olarak tanımlanır ve kanser teşhisi sonrası yaşayanların yaşam kalitesini etkileyen en önemli sorunlardan biri olarak geniş çapta kabul edilir.

(more…)

Organ Bağışını Etkileyen Faktörler

Dr. Lee Shepherd, Northumbria Üniversitesi, Birleşik Krallık, Profesör Ronan E. O’Carroll, Stirling Üniversitesi, Birleşik Krallık & Profesör Eamonn Ferguson, Nottingham Üniversitesi, Birleşik Krallık

Ölü organ naklinin insanlar için bir can simidi sağladığı birçok hikaye vardır. Her bir ölü organ bağışçısı, dokuz kişinin hayatını değiştirebilir. Ancak nakil için yeterli organ bulunmamaktadır. Bu kıtlık, uzun bekleme listelerine ve insanların organ alamadan ölmesine neden olmaktadır. Bu nedenle, birinin öldüğünde organlarını bağışlama olasılığını etkileyen faktörleri anlamamız gerekiyor.

(more…)

“Fancy a wee walk?” – Dyadic behaviour change support for walking after stroke

By Stephan Dombrowski, University of New Brunswick, Canada

Walking away from death

Walking is one of the most basic forms of human movement and is associated with a plethora of health benefits. Evidence suggests that those who walk more, are less likely to die prematurely, suggesting that it is possible to walk away from death (at least for a while).

Walking and stroke

Walking as a form of physical activity behaviour is particularly helpful for individuals with stroke, a leading cause of adult disability. Regular physical activity post stroke can reduce the risk of a stroke reoccurring, help with recovery and improve overall functioning, health, and wellbeing. However, people with stroke spend around 75% of waking hours sitting, more than their age-matched peers. Yet, walking is one of the most attainable forms of PA post stroke – 95% of individuals can walk 11 weeks following a stroke. In addition, walking is a preferred form of physical activity for people with stroke who consider it accessible, enjoyable and often sociable. The key question is how to support people with stroke to walk more? (more…)

Kabul ve Kararlılık Terapisi: Long COVID ile yaşayanlar için umut verici bir yaklaşım

Amy Barradell , Leicester NHS Trust Üniversite Hastanesi

Long-COVID sizin için ne anlama geliyor?

Coronavirüs 2019’a (COVID-19) yakalanan bir grup insan, akut enfeksiyonun ardından 4 haftadan fazla bir süre boyunca zayıflatıcı semptomlar yaşamaya devam etti. Genellikle hem fiziksel (örneğin nefes darlığı, yorgunluk) hem de psikolojik (anksiyete, bilişsel bozukluklar gibi) belirtiler bildirdiler. Bu semptomları yaşayanlar buna ‘Long-COVID’ diyor.

(more…)

Davranış değiştirme tekniklerini uygulamaya aktarmak: Mevcut araçları kullanmak

Marta Moreira Marques, Lizbon NOVA Üniversitesi, Portekiz

Davranış değiştirme teknikleri, davranış değiştirme müdahalelerinin yapı taşlarıdır. Birinin fiziksel aktivitesini artırmaya, sigarayı bırakmaya veya ilaç listesine daha iyi uyum sağlamasına yardımcı olmaya çalışıyor olsanız da, davranış değiştirme teknikleri elinizdeki araçlardır. Ortak davranış değiştirme teknikleri arasında hedef belirleme, kendini takip etme, bir davranış hakkında bilgi verme ve duyguları yönetme gibi şeyler bulunur.

(more…)

Etkili risk iletişimi, davranış değişiminden daha fazlasıdır: Kişisel risk değerlendirmeleri

Victoria Woof ve David French, Manchester Sağlık Psikolojisi Merkezi, Manchester Üniversitesi, Birleşik Krallık

Geçmişten bugüne tıpta ve sağlık psikolojisinde sağlık profesyonelleri, hastalıkları önlemek amacıyla hastalara kişiselleştirilmiş hastalık risklerinden bahsederler. Risk iletişiminin sağlık davranışındaki değişimleri kolaylaştırdığı durumlarda, potansiyel olarak hastalık gelişimini azaltabilir ve hastalıkları tedavi edilebilir bir aşamadayken teşhis edilebilir hale getirir. Örneğin kardiyovasküler hastalık riskinden bahsederek bu riski azaltmak için fiziksel egzersiz ve sağlıklı beslenme teşvik edilebilir. Ancak hastalık riski hakkında bilgi verirken dikkate alınması gereken başka amaçlar ve sonuçlar da vardır. Ayrıca sağlık profesyonellerinin ve hastaların, veya toplumun hedefleri her zaman uyumlu olmayabilir. Bilinçli seçimleri kolaylaştırmak, uygun duygusal tepkiler vermek ve davranış değişimini motive etmek için risk iletişiminin birkaç ilgili hedefi tanımlanmıştır. (more…)

İş becerikliliği ile işyerinde sağlıklı kalmak

by Janne Kaltiainen and Jari Hakanen, Finnish Institute of Occupational Health, Finland

İşimin hangi kısımlarını motive edici, çekici ve sağlığıma yararlı olarak görüyorum? Bunları daha da fazlalaştırmak için neler yapabilirim?

Akciğer kanseri teşhisi alan ve işinde oldukça profesyonel bir bilir kişi haline gelen bir hemşire, iş yerinde stresli, biraz da sıkılmış ve monotonluk hissetmeye başladıktan sonra kendine bu soruları sormaya başladı. Bu soruların cevapları, onun daha genç iş arkadaşlarına akıl hocalığı yapmasını, işiyle alakalı daha yetkin hissetmesini ve iş arkadaşlarına daha bağlı hissetmesini sağladı. Ayrıca günlük yaşam rutininde de bir anlam bulmaya başladı. İşini yapış şekline dair gerçekleştirdiği bu küçük değişiklik, iş hayatındaki iyi oluşunu geliştirdi ve daha önemlisi, hastanenin genel işleyişine ve etkinliğine de zarar vermedi. Aksine, iş arkadaşları bu akıl hocalığıyla birlikte daha desteklenmiş hissetti ve iş ortamındaki genel atmosfer iyileşti.  

(more…)

Sağlığı iyileştirmek için davranışsal araştırmalar ile uygulama arasında iş birliği kurmak 

Katherine Brown, University of Hertfordshire, United Kingdom

Bu blog yazısının içeriği kısmen araştırmalarımdan, müdahale geliştirme ve değerlendirme becerilerimin uygulamaya dökme fırsatım ile üniversitede ve devlet halk sağlık departmanı arasında ikiye bölünmüş halde çalışırken edindiğim deneyimlerden alınmıştır.

Sağlık hizmetleri görevlendirmesinde, yönetiminde, bu hizmetleri düzenleyen kişiler arasında veya hizmeti veren kişiler arasında da olsanız, hizmetin hedeflerine başarılı bir şekilde ulaşması için hizmeti kullanan kişilerde değişmesi gereken en az bir davranış olması ihtimaldir. Bu hizmet hedefleri, hastalık veya hastalıklar ne olursa olsun, bulaşıcı da olsa (örneğin, grip, Covid-19, tüberküloz, cinsel yolla bulaşan hastalıklar) bulaşıcı olmasa da (örneğin, kalp rahatsızlıkları, KOAH, tip 2 diyabet, obezite) insanların davranış türleri genel hastalığın yükünü etkiliyor. Bu, insanların hastalıkları için suçlanmaları gerektiği ve sadece onların iyi oluşlarından ve sağlıklarından sorumlu oldukları anlamına gelmiyor. Hatta tam tersi! Bir insanın sağlık durumu, aynı zamanda genetik, biyolojik, sosyal ve çevresel etkenlerin sonucudur. Sağlığın iyileştirilmesi ve korunma için bu faktörler önemlidir.

(more…)

Blog 44: Tercümede kaybolan ve çevirilen: Hasta ve danışanlarla etkili iletişim

Yazar: Zuzana Dankulincova

Çoğu araştırmacılar çalışmalardan toplanan sonuçların yaygınlaştırılmasının, araştırma katılımcılarına karşı etik açıdan sorumlulukları olduğunu bilseler de (ve araştırma sonuçlarının bariz etkilerinin olmasını dileseler de), bulunan kanıtların farkındalığından yaygın uygulamaya geçiş uzun zaman alabilir. Bilimsel bilgi her zaman günlük pratiğe uygulanmaz; uygulandığındaysa, genellikle sistemik ve istikrarlı bir şekilde yapılmaz. 

Bu neden olur? Çok sayıda araştırma çalışmaları, müdahaleler, ve takip edilmesi gereken tavsiyeler sağlık hizmeti sağlayanlar için başından aşkın olabilir. Kanıt ve tavsiye gözden geçirirken, kanıtların yerel ortamınıza ne kadar uygun olduğunu düşünün. Araştırma çalışmalarındaki tavsiyelerde söz edilen bağlam sizinkiyle uyuşuyor mu? Tavsiyeleri uygulamak için elinizde gerekli aygıtlar var mı, yoksa gerekli kaynak ve becerilerden yoksun musunuz? Hastalarınızın elinde tavsiyeleri uygulamak için gerekli aygıtlar var mı? En iyi tasarlanmış ve en geleceği parlak müdahale bile, hastalarınıza ve ortamınıza uygun görülmezse etkili olmaz. Örneğin, akıllı telefonu ve bilgisayarı olmayanlara, ya da düşük dijital okuryazarlığa sahip olan kişilere e-sağlık müdahaleleri tavsiye etmek sorun çıkarabilir.

(more…)

​​Tamam ya da devam: Sağlık hizmetlerinde ara vermenin önemi

By Julia Allan, Aberdeen University, Scotland

 

Günümüzde yaşam oldukça hareketli. Çalıştığımız işten tamamen uzaklaşabildiğimiz zamanların gerçekten nadir olduğu, git gide daha “uyanık” olan bir dijital dünyada yaşıyoruz. Birçok insan düzenli olarak fazlasıyla uzun periyodlarda çalışıyor ve bu durum sağlık hizmetlerinde çalışan sağlık profesyonelleri için daha da vahim. Sağlık bakımı bağlamında, çalışma saatleri ve talepleri genel olarak yüksek, vardiyalar “normal” bir iş gününde rutin olarak 8 saati aşmakta ve tabiatı bakımından işin gereklilikleri acımasız olabiliyor. Acil bakıma ihtiyacı olan hastalar devamlı gelirse sağlık çalışanları, ne kadar meşgul ve ne kadar saattir çalışıyor olurlarsa olsunlar gereken bakımı vermekle yükümlülerdir. Bu yoğun talebin sonucu olarak sağlık hizmetleri ortamlarında atlanan molalar oldukça yaygındır, örneğin, vardiya süresince her 10 hemşireden 1’inin doğru düzgün bir mola vermediği, 3’te birinin nadiren verdiği veya hiç yemek molası vermediği raporlanmıştır. 

(more…)